Yazı: JANUS<p>
Tanrıya inanç eğilimini, iman edebilmeye yatkınlığı, transandandal kapasiteyi ve objektif olarak açıklanamayan durumlara yaklaşım yoğunluğunu gösteren bir kavram olan spiritüelliğin kaynağı yıllarca çevresel/kültürel yapı ve/veya ilahi esine bağlanmıştır.
Oysa çok genç bir bilim dalı olan nöroteoloji, nöral kimya aracılığı ile spiritüelliğin nörolojik kaynağını araştırmakta ve spiritüelliğin beynin yapısı ile bağlantısı olduğunu ortaya çıkartmaktadır.1
İsveçli araştırmacı Lars Farde M.D., Ph.D. et al.2 tarafından yapılan ve American Journal of Psychiatry’de yayınlanan “Serotonin Sistemi ve Spiritüel Deneyimler” adlı rapor ile bu konuda büyük bir adım atılmıştır.
Bulgular ise şunu göstermektedir: Mutluluk kimyasalı serotonin ile spiritüel eğilim arasında doğrudan bağ vardır!
Serotonin, bir monoamin nörotransmiterdir (NT). NT’ler, kişinin ruhsal durumu üzerinde büyük ölçüde söz sahibi oldukları bilinen, beyin elektriğini bir nörondan diğerine aktaran aracı kimyasallardır.
<!—
Serotonin üretiminin %95’i bağırsakta oluşsa da, bu kimyasal blood-brain bariyerini geçerek beyne ulaşamadığı için beyin kendi serotoninini merkezi sinir sisteminde, serotonerjik nöronlarda sentezler.
—>
Serotonin ise bir mutluluk kimyasalıdır: Büyük ölçüde anksiyete duygularını giderme, kişiye kendini iyi hissettirme, ruhsal durumu pozitive etme özelliğine sahip olduğu için ona “doğal ve en güçlü anti-depresan” demek hatalı olmayacaktır.
Serotonin ayrıca sosyal davranışları düzenlemekte, kişiliği biçimlendirmekte, seksüel arzu ve eylemlerden sorumlu beyin nöronlarını etkilemektedir. Daha fiziksel açıdan uyku ile ilgilidir, iştah üzerinde etkindir, yeme alışkanlığını düzene sokar, bu nedenle obeziteyi engeller. Üstelik serbest radikalleri yok ettiği, yaşlanmayı engellediği de bilinmektedir.
Kısaca, serotonin insanoğluna son derece dost bir kimyasaldır.
İsveçli bilim adamlarının bulguları ise böylesi bir beyin kimyasalının spiritüel deneyimlerin biyolojik temelini de oluşturduğunu göstermektedir. Üstelik bazı bilim adamları serotoninin etkilerini sıradan spiritüel eğilimden öte değerlendirmekte, “üst düzey bilince ulaşmak” biçiminde yorumlamaktadırlar.
The Science of Emotions – Dr Fahad Basheer
Eğer bu nörotransmiter büyük miktarlarda salgılanırsa muazzam bir sevinç ve mutluluk hissi oluşmakta; kişi üst düzey bir bilince3
ulaşmaktadır.
Aslında spiritüellik eğilimini yaratan genel serotonin düzeyi değil; serotonin aktivitesini düzenleyen 5-HT1A4
adlı serotonin reseptörüdür: Reseptörler; NT’lere bağlanan ve beyinde elektriğin (aksiyon potansiyelinin) “akmayı” sürdürmesini sağlayan protein kapılardır. Bu reseptörlerin sayısı ise kişiden kişiye değişiklik gösterir.
Araştırmanın sonucu ise reseptörlerle ilgilidir; çünkü reseptör sayısı fazla olan deneklerin spiritüel ortamları benimsemeye çok daha fazla yatkın oldukları ortaya çıkmıştır!
Araştırma 20-45 yaşları arasında olan on beş erkek üzerinde yapılır. Deneklerin beyinleri PET (Positron Emission Tomography)5 ile incelenir; Raphe nuclei6 ve neokorteksteki7 5-HT1A reseptörlerinin yoğunluğu hesaplanır. Ardından aynı kişilere Temperament and Character Inventory adlı test ile karakter analizi yapılır. Tüm veriler karşılıklı olarak incelenerek analiz edilir. Araştırma sonucunda PET verileri ile alınan sonuçların kişilik özellikleri ile ters orantılı bir ilişki içinde olduğunu saptanır. Spiritüel eğilimde kişilik özellikleri değil, serotonin reseptörleri yoğunluğu söz sahibidir.
Bu sonuç bazı bilim adamlarına göre spiritüellik ve tanrı (ya da yaratıcı) kavramına yakınlık eğiliminin ilahi bir ilhamla ilgili olmadığını; kökeninde organik -yani bütünü ile dünyasal- bir yapının bulunduğunu göstermektedir. Onlar din ve tüm transandantal eğilimin binyıllardır yok edilememesini spiritüelliğin kişiye -serotonin yüzünden- mutluluk yaratmasına ve insanın böylece kendini iyi hissetmesine bağlamaktadırlar.
Lionel Tiger8
Din ve dinsel eğilim beyin tarafından var edilir. Beynin bir salgısıdır.
Oysa bu mantık spiritüelliği var eden fizyolojik yapının başka bir duygu değil, mutluluk veren bir kimyasalla ilgili olması durumunun gerisinde bir korelasyon, bir ilgi, bir nedensellik bulunabileceği düşüncesini göz ardı etmektedir. Eş deyişle tartışma içinde “Neden tanrıya ya da spiritüelliğe düşkünlük başka bir NT ile değil, serotonin gibi mutluluk ve sağlıkla ilgili bir NT ile ilgili?” sorusuna yer verilmemesi yanlı bir tutum izlendiği şeklinde değerlendirilebilir.
Virginia Üniversitesi’nin psikiyatri uzmanı Lindon Eaves bu düşünceyi şu sözlerle dile getirmektedir:
“Tanrı kavramının beyinde şekillendiği doğru olabilir. Peki neden bu kavram oluşuyor ona bakmak lazım? Yani neden beyinde ‘inanma’ isteğini doğuran kimyasal aktiviteler yaşanıyor? Bence bunun cevabı yine Tanrı’nın gücünde yatıyor.”
Ayrıca bu araştırma -üzerinde hiç durulmasa da- şöyle bir noktayı da ortaya çıkartmıştır:
Mademki tanrı ve ilahi esin benzeri konular kişiyi iyi hissettiren, antidepresan etkisi yaratan, gençleştiren sonuçlar var etmektedirler; o zaman bu konulara yönelmenin iyi ve yararlı bir şey olduğu söylenebilir. Devamı >>
DİPNOTLAR
[1] Gerisinde sosyolojik yapılandırma, ya da ölüm ötesi korkusunun yönlendirmesi olan dindarlık “spiritüel eğilim” kapsamında görülmemektir. Çok dindar bir kişi kimliğinde öznel eğilimlere gerçek anlamı ile yatkınlık taşımayabileceği gibi; maji, meditasyon, okültizm, ezoterizm, New Age benzeri konulara ilgi duyacak beyin yapısına sahip bir insan dinsiz olabilir.
[2] Jacqueline Borg, Bengt Andrée, Henrik Soderstrom.
[3] Higher state of consciousness.
[4] 5-HT1A, şimdiye dek keşfedilen on dört serotonin reseptörü (5-HT) içinde en fazla incelenmiş reseptördür.
[5] Damar yolu ile enjekte edilen metabolik radyoaktif ajanların biriktiği normal veya patolojik dokuları görüntüleyen nükleer tıp cihazı.
[6] Serotonini beynin kalan kısmına dağıtmakla görevli nöron kümesi. Antidepresanların bir çoğu bu nuclei’nin görevini teklit etmektedirler.
[7] Duygusal algılama, biliş, uzay-zamansal algılama ve lisan benzeri üst düzey beyin fonksiyonlarının oluştuğu yer.